Ziya Paşa, 19. yüzyılda (1825-1880) yaşamış, devlet umuru görmüş; ileri görüşlü, açık fikirli, sözünü esirgemeyen bir devlet adamıydı. Gördüğü her yanlışı, hatayı olumsuzluğu korkmadan, çekinmeden dillendiren bu yürek adam, devrin baskıcı yönetimlerine karşı da özgürlüklerin ve meşrutiyetin bayraktarlığını yaptı.
Çoğumuz onu lise yıllarımızda gördüğümüz edebiyat derslerinden tanırız. Onun Terkib-i Bent şeklinde kaleme aldığı beyitlerini çoğu zaman farkına varmadan konuşmalarımızın arasına, ileri sürdüğümüz düşüncelerimizin doğruluğunu kanıtlamak için konuk ederiz. Ziya Paşa dünyadan göçeli 143 yıl oldu. Ancak onun söylediklerine baktığımızda sanki bu günleri görmüş de öyle söylemiş gibi geliyor insana.
Ne demişti Ziya Paşa;
“Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârında”
(Birçok acemi müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken gaflete dalar ve yollarının üzerindeki kuyuyu görmezler.) Günümüzün müneccimlerine(!) bakıyor da insan vah ki vah demekten alamıyor kendini!
“Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde”
(Onlar ki dünyayı sözleriyle düzene sokmak isterler, oysa kendi evlerinde bin türlü ihmal ve düzensizlik vardır.) Hani günümüzde hemen herkese ahlâk ve erdem dersi veren kişiler var ya… Ha! İşte o kişilerin dönüp aynaya bakmalarını söylüyor.
“Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir”
(Yüksek ve şerefli mevkilerdeki güçlerine güvenip milyonları çalanlar başı dik, alnı açık dolanırken; birkaç kuruş çalan hırsız, kürek cezasına çarptırılır.) Ne söyleyebiliriz ki bu söze… Hırsızlık, dama çıkmış… Çalanlar, çalınmasına engel olması gerekenler tarafından korunma altına alınmış…
“Sâdıkları tahkir ile red kâide oldu
Hırsızlara ikram-ü inâyet yeni çıktı”
(Vatanına, milletine bağlı olanları aşağılamak ve onları reddetmek kural haline geldi, hırsızlara ikramda bulunmak ve yardım etmek ise yeni çıktı.) Hani vatandaşlarını aşağılayan, ötekileştiren, öteleyen, hakaret edenlerin, hırsızları baş tacı ettiklerini iyi ki merhum görmedi!
“Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı”
(Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi; ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup kollamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı.) Ziya Paşa’nın yaşadığı zamandan bu zamana riayet o kadar çok gelişmiş ki… Riayet, biat olmuş. Bırak emri riayeti durumdan vazife çıkaran mı dersiniz, bile göre yanlışı savunan mı?
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir
(Kötü asıllı birine üniforma soyluluk mu verir; eşeğe altın işlemeli semer vursan yine eşektir.)Öyle ya! Hangi makam, mevki; soydaki özürlülüğü ortadan kaldırabilir.
“İkbâl için ahbabı siayet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı.”
(Yüksek mevkilere erişebilmek için dostlarını çekiştirmek yeni çıktı; önceden bilmezdik, bu türden hüner ve beceri yeni çıktı.) şekil 11.’de görüldüğü gibi…
“Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık”
(Eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü zarar ortada bu konuda bilmem biz ne kazandık.) Yazımı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ; “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı da insandır.”sözleri ile noktalıyor ve Ziya Paşa’nın bu bendinin yorumunu siz kıymetli okuyucularıma bırakıyorum.