Bilindiği gibi vakıflar, İslam’ın aydınlık yüzüdür. Aydınlığı ile insanları dine davette önemli rolleri vardır. Âli İmran Suresi 92. ayetinde Cenabı Allah: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.”, diyerek infakın önemini belirtmiştir. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’de (s.a.s) “İnsan ölünce şu üçü dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye yani faydası süregelen hayır, kendisinden istifade edilen ilim ve arkasından dua eden hayırlı evlât.” Sözü edilen ayet ve peygamberin hadisini kendilerine şiar edinen Müslümanlar da dünyada kazandıkları mallarını, mülklerini, servetlerini hayır işlerinde kullanmak için vakfetmişlerdir. Böylece Müslümanların yaşadığı her ülke, insana ve insanlığa hizmet veren vakıflarla donatılmıştır.
Vakıf, Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanma umuduyla kişinin servetini kalıcı ibadete dönüştürmesidir. Vakıfta gösteriş yoktur, kazanç elde etmek yoktur. Sağ elin verdiğini sol el duymaz. Vakıf; yetime şefkat yuvası, yolcuya barınak, yoksula aş, işsize iş, borçluya destek, öğrenciye yurt, yaşlıya huzurevi, hastaya şifahanedir. Ceddimiz, sadece insanların değil hayvanların ve kuşların korunmaları ve hayatlarını devam ettirmeleri için sayısız vakıf kurmuşlardır.
Vakıflar sayesinde inşa edilen camiler, çeşmeler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, kışlalar, hastaneler, kütüphaneler bugün de varlıklarını sürdürmektedirler. Bize düşen hayrın hasenatın, iyiliğin ve güzelliğin incisi vakıflara sahip çıkmak ve İslam’ın vakıf geleneğini devam ettirmek olmalıdır. Ancak son zamanlarda İslam’ın bu güzel hasletine de maalesef kıyıldı.
Bilindiği gibi 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemizde bir büyük darbe girişimi yaşandı. Yıllarca devletin içerisine sızarak güçlenen Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarının öncülüğünde TBMM’sini bombalayacak kadar alçalan bu harekât, kısa süre içerisinde bastırıldı. Dini bir hareket görüntüsü ile yola çıkan örgüt mensupları, başta eğitim olmak üzere medya, finans, sağlık gibi konularda önemli kazanımlar elde etmişlerdi. Öncelikle ve özellikle ülke içerisinde açtıkları okullar, dershaneler ve yurtlarla gençlerimizi dini duygularını istismar ederek kendilerine bağlamaya çalışmışlardı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bu sinsi örgütün yurt genelindeki bütün faaliyetlerine son verildi; okulları, dershaneleri, yurtları, hastaneleri kapatıldı.
FETÖ’ün Türkiye Genelinde 820 öğrenci yurdu vardı. Bu yurtlar, 667 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile kapatıldı. Normal şartlarda kapatılan bu yurtların devlet kontrolüne geçmesi ve Kredi Yurtlar Kurumuna (KYK) devredilmesi gerekirdi. Ancak öyle olmadı. Bu yurtların büyük bir kısmı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA),Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) ile Ensar Vakfı ve İlim Yayma Cemiyetine devredildi.
İslam’da devletin bir şekilde el koyduğu mal veya servetin; birtakım insanların oluşturdukları cemaat, cemiyet, kuruluş veya derneklere devredilmesi ve işletilmesi diye bir husus yoktur. Cemaat, cemiyet ve derneklerin vakıf zırhına bürünmesi vakfın ruhuna aykırıdır. Hele de vakıf zırhı ile denetimden kaçmaları gibi bir hususu İslam’la bağdaştırmak İslam’a hakarettir. Vakıf ruhuna aykırı bu kuruluşlara hazineden yardım yapılmasının hiç mi hiç izahı yoktur. Dolayısıyla böylesi bir devir ve işletme bütünü ile İslam’ın vakıf anlayışına aykırıdır.
El konulan bu yurtlar devletin malı olmuştur. Devlet, bu yurtları kullanma hakkına sahiptir. Benim üniversiteli öğrencim felik felik yurt ararken kendi gücünden, parasından, emeğinden tek kuruşu olmayanların vakfın sırtından safa sürmelerin izahı yoktur. Devletin gücünü arkalarına alıp vakıf kurmak, vakfı yandaşlarına kazanç kapısı yapmak İslam’a hizmet değil, İslam’ı çıkar için kullanmaktır.
Bir vakıflar değil elbette! Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Zinayı suç olmaktan çıkarma mı? Faize kılıf bulmaya çalışmak mı? 7 Temmuz 2006 tarih ve 26221 sayılı resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Türk Gıda Kodeksi Tebliği” ile domuz, yabani domuz ve at eti kasaplık et olarak tanınması ve bugün Türkiye’de 85 domuz çiftliğinin varlığı mı? Adaletsizliğin tavan yapması mı? Ahlaksızlığın başını alıp gitmesi mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı bir an önce iktidara şirin görünme gayretinden vazgeçmeli Müslüman Türk halkına gerçekleri söylemelidir. Siyaset kitaba uydurulur; ancak dinin kitaba uydurulması söz konusudur. İslam dininin tek kitabı vardır; o da Kuran-ı Kerim’dir. Lütfen çalışmalarınızı, beyanatlarınızı, hutbelerinizi Kuran’a göre düzenleyiniz.
Hadi ÖNAL/ ELAZIĞ