Mustafa ARSLAN
Köşe Yazarı
Mustafa ARSLAN
 

EZİLENLER VE ÜZÜLENLER

Türk siyasi tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi renkli simalar ile doludur. Bunlardan biri “Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı”olmuştur. Nüktedan siyaset anlayışı ile her zaman milletvekili arkadaşlarını hatta Türk halkını güldürmek, en azından tebessüm ettirmeyi başarmıştır. Yeni dönem için milletvekilleri Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisi’inde yarın (Cuma) günü yemin ederek görevlerinin gereğini yerine getirme gayreti içinde olacaklar. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin batıya dönük temel taşları da belirlenmiştir. Ama bu ülkede ise halen Arap seviciliği ve İslamiyetin dışında bir din anlayışı tehlikesi toplumun kesimlerine enjekte edilme gayretleri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.  Geç Ortaçağ olarak adlandırılan 14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başlarında Avrupa’da siyasi kargaşa ortamı görülmektedir. Bu dönemde devletlerin hem kendi iç işlerinde hem de diğer devletlerle ilişkilerinde çatışmalar meydana gelmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kendi içerisinde hanedan çatışmalarıyla muhatap olmuştur. İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları (1337-1453) her iki ülkeyi de siyasi ve sosyal alanda etkilemiştir. Hem ülkelerin nüfuslarında önemli derecede düşüş meydana gelmiş hem de savaşın maddi boyutu ülkelerde fakirleşmeye yol açmıştır. Korkarım ki ülkemizde de üretmeyen ekonomi ve bozulan bu ekonomik koşulların toplum katmanları arasında huzursuzluklara yol açma gerçeğidir. Bu nedenle de bu dönemden ileriye dönük olarak halk tarafından seçilen ve temsil yetkisine sahip milletvekilleri işin renkli mağazin yönünü bırakarak ülkenin yararına olan yasaları çıkartma gayretlerini ön plana çıkartırlar. Bu dönemde ekonomik olarak da bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan güçlenen Osmanlı İmparatorluğu Balkanların içlerine kadar ilerlemiş ve önemli ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Bu durum Avrupa ekonomisinde yeni yollar arama düşüncesini uyandırarak coğrafi keşiflere zemin hazırlamıştır. Bilim ve düşünceye izin vermeyen skolastik düşünce sisteminde, daha çok din adamlarının söyledikleri kabul edilmiştir. Kilisenin tek egemen güç olduğu Orta Çağ’da, skolastik düşünce, özgür ve akılcı bilimi reddetmiştir. Bu dönemde toplum, din adamlarının tahakkümü altında yaşamıştır. Aydınlanmanın; insanlarda, kiliseye olan güveni azaltacağı  gerçeğinin farkında olan din adamları, toplumun okuyup, aydınlanmasını istememiştir. İki ayrı Papa makamının olması ve her iki papalıkta da yozlaşmaların meydana gelmesi dinin otoritesini zedelemiş inananların dinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Orta Çağ dönemin şifacıları ve doktorlarının, cadı ve büyücü diye isimlendirerek asıldığı ve bilim insanlarının kiliseye karşı çıktığı gerekçesiyle öldürüldüğü, para karşılığı insanlara cennetten toprak satıldığı cehaletin yaygın olduğu ve dini otoritenin kuvvetli olduğu bir dönemdir. Ancak dönemin sonlarına doğru dinde ve toplumda meydana gelen yozlaşmalar insanları skolastik düşünceden uzaklaştırmış ve dünyevi gerçekliği arama yoluna itmiştir. Bugün dahi islamiyetin değişmez kuralı “ Allah” inancı kimse tarafından gözardı edilmemektedir. Ancak islam toplumlarında “Din olgusu” diye dayatılan ve toplumların büyük bölümünün tepkisini çeken aynı zamanda okumayan bir toplum olmasına karşılık okuduğunun anlamını bilmeden inanç felsefesi gereği bunu ortaya koymaktadır. Bu gün Anadolu insanında “Ayet” ile Hadis’in ayrımını yapamayan insanların bulunduğunu söyleyebilirim. Öte yandan bunun çözümünün eğitim olduğu da bir gerçektir.           Türk siyasi tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi renkli simalar ile doludur. Bunlardan biri “Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı”olmuştur. Nüktedan siyaset anlayışı ile her zaman milletvekili arkadaşlarını hatta Türk halkını güldürmek, en azından tebessüm ettirmeyi başarmıştır. Yeni dönem için milletvekilleri Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisi’inde yarın (Cuma) günü yemin ederek görevlerinin gereğini yerine getirme gayreti içinde olacaklar. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin batıya dönük temel taşları da belirlenmiştir. Ama bu ülkede ise halen Arap seviciliği ve İslamiyetin dışında bir din anlayışı tehlikesi toplumun kesimlerine enjekte edilme gayretleri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.  Geç Ortaçağ olarak adlandırılan 14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başlarında Avrupa’da siyasi kargaşa ortamı görülmektedir. Bu dönemde devletlerin hem kendi iç işlerinde hem de diğer devletlerle ilişkilerinde çatışmalar meydana gelmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kendi içerisinde hanedan çatışmalarıyla muhatap olmuştur. İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları (1337-1453) her iki ülkeyi de siyasi ve sosyal alanda etkilemiştir. Hem ülkelerin nüfuslarında önemli derecede düşüş meydana gelmiş hem de savaşın maddi boyutu ülkelerde fakirleşmeye yol açmıştır. Korkarım ki ülkemizde de üretmeyen ekonomi ve bozulan bu ekonomik koşulların toplum katmanları arasında huzursuzluklara yol açma gerçeğidir. Bu nedenle de bu dönemden ileriye dönük olarak halk tarafından seçilen ve temsil yetkisine sahip milletvekilleri işin renkli mağazin yönünü bırakarak ülkenin yararına olan yasaları çıkartma gayretlerini ön plana çıkartırlar. Bu dönemde ekonomik olarak da bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan güçlenen Osmanlı İmparatorluğu Balkanların içlerine kadar ilerlemiş ve önemli ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Bu durum Avrupa ekonomisinde yeni yollar arama düşüncesini uyandırarak coğrafi keşiflere zemin hazırlamıştır. Bilim ve düşünceye izin vermeyen skolastik düşünce sisteminde, daha çok din adamlarının söyledikleri kabul edilmiştir. Kilisenin tek egemen güç olduğu Orta Çağ’da, skolastik düşünce, özgür ve akılcı bilimi reddetmiştir. Bu dönemde toplum, din adamlarının tahakkümü altında yaşamıştır. Aydınlanmanın; insanlarda, kiliseye olan güveni azaltacağı  gerçeğinin farkında olan din adamları, toplumun okuyup, aydınlanmasını istememiştir. İki ayrı Papa makamının olması ve her iki papalıkta da yozlaşmaların meydana gelmesi dinin otoritesini zedelemiş inananların dinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Orta Çağ dönemin şifacıları ve doktorlarının, cadı ve büyücü diye isimlendirerek asıldığı ve bilim insanlarının kiliseye karşı çıktığı gerekçesiyle öldürüldüğü, para karşılığı insanlara cennetten toprak satıldığı cehaletin yaygın olduğu ve dini otoritenin kuvvetli olduğu bir dönemdir. Ancak dönemin sonlarına doğru dinde ve toplumda meydana gelen yozlaşmalar insanları skolastik düşünceden uzaklaştırmış ve dünyevi gerçekliği arama yoluna itmiştir. Bugün dahi islamiyetin değişmez kuralı “ Allah” inancı kimse tarafından gözardı edilmemektedir. Ancak islam toplumlarında “Din olgusu” diye dayatılan ve toplumların büyük bölümünün tepkisini çeken aynı zamanda okumayan bir toplum olmasına karşılık okuduğunun anlamını bilmeden inanç felsefesi gereği bunu ortaya koymaktadır. Bu gün Anadolu insanında “Ayet” ile Hadis’in ayrımını yapamayan insanların bulunduğunu söyleyebilirim. Öte yandan bunun çözümünün eğitim olduğu da bir gerçektir.   Türk siyasi tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi renkli simalar ile doludur. Bunlardan biri “Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı”olmuştur. Nüktedan siyaset anlayışı ile her zaman milletvekili arkadaşlarını hatta Türk halkını güldürmek, en azından tebessüm ettirmeyi başarmıştır. Yeni dönem için milletvekilleri Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisi’inde yarın (Cuma) günü yemin ederek görevlerinin gereğini yerine getirme gayreti içinde olacaklar. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin batıya dönük temel taşları da belirlenmiştir. Ama bu ülkede ise halen Arap seviciliği ve İslamiyetin dışında bir din anlayışı tehlikesi toplumun kesimlerine enjekte edilme gayretleri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.  Geç Ortaçağ olarak adlandırılan 14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başlarında Avrupa’da siyasi kargaşa ortamı görülmektedir. Bu dönemde devletlerin hem kendi iç işlerinde hem de diğer devletlerle ilişkilerinde çatışmalar meydana gelmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kendi içerisinde hanedan çatışmalarıyla muhatap olmuştur. İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları (1337-1453) her iki ülkeyi de siyasi ve sosyal alanda etkilemiştir. Hem ülkelerin nüfuslarında önemli derecede düşüş meydana gelmiş hem de savaşın maddi boyutu ülkelerde fakirleşmeye yol açmıştır. Korkarım ki ülkemizde de üretmeyen ekonomi ve bozulan bu ekonomik koşulların toplum katmanları arasında huzursuzluklara yol açma gerçeğidir. Bu nedenle de bu dönemden ileriye dönük olarak halk tarafından seçilen ve temsil yetkisine sahip milletvekilleri işin renkli mağazin yönünü bırakarak ülkenin yararına olan yasaları çıkartma gayretlerini ön plana çıkartırlar. Bu dönemde ekonomik olarak da bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan güçlenen Osmanlı İmparatorluğu Balkanların içlerine kadar ilerlemiş ve önemli ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Bu durum Avrupa ekonomisinde yeni yollar arama düşüncesini uyandırarak coğrafi keşiflere zemin hazırlamıştır. Bilim ve düşünceye izin vermeyen skolastik düşünce sisteminde, daha çok din adamlarının söyledikleri kabul edilmiştir. Kilisenin tek egemen güç olduğu Orta Çağ’da, skolastik düşünce, özgür ve akılcı bilimi reddetmiştir. Bu dönemde toplum, din adamlarının tahakkümü altında yaşamıştır. Aydınlanmanın; insanlarda, kiliseye olan güveni azaltacağı  gerçeğinin farkında olan din adamları, toplumun okuyup, aydınlanmasını istememiştir. İki ayrı Papa makamının olması ve her iki papalıkta da yozlaşmaların meydana gelmesi dinin otoritesini zedelemiş inananların dinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Orta Çağ dönemin şifacıları ve doktorlarının, cadı ve büyücü diye isimlendirerek asıldığı ve bilim insanlarının kiliseye karşı çıktığı gerekçesiyle öldürüldüğü, para karşılığı insanlara cennetten toprak satıldığı cehaletin yaygın olduğu ve dini otoritenin kuvvetli olduğu bir dönemdir. Ancak dönemin sonlarına doğru dinde ve toplumda meydana gelen yozlaşmalar insanları skolastik düşünceden uzaklaştırmış ve dünyevi gerçekliği arama yoluna itmiştir. Bugün dahi islamiyetin değişmez kuralı “ Allah” inancı kimse tarafından gözardı edilmemektedir. Ancak islam toplumlarında “Din olgusu” diye dayatılan ve toplumların büyük bölümünün tepkisini çeken aynı zamanda okumayan bir toplum olmasına karşılık okuduğunun anlamını bilmeden inanç felsefesi gereği bunu ortaya koymaktadır. Bu gün Anadolu insanında “Ayet” ile Hadis’in ayrımını yapamayan insanların bulunduğunu söyleyebilirim. Öte yandan bunun çözümünün eğitim olduğu da bir gerçektir.                    
Ekleme Tarihi: 01 Haziran 2023 - Perşembe

EZİLENLER VE ÜZÜLENLER

Türk siyasi tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi renkli simalar ile doludur. Bunlardan biri “Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı”olmuştur. Nüktedan siyaset anlayışı ile her zaman milletvekili arkadaşlarını hatta Türk halkını güldürmek, en azından tebessüm ettirmeyi başarmıştır. Yeni dönem için milletvekilleri Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisi’inde yarın (Cuma) günü yemin ederek görevlerinin gereğini yerine getirme gayreti içinde olacaklar.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin batıya dönük temel taşları da belirlenmiştir. Ama bu ülkede ise halen Arap seviciliği ve İslamiyetin dışında bir din anlayışı tehlikesi toplumun kesimlerine enjekte edilme gayretleri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.  Geç Ortaçağ olarak adlandırılan 14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başlarında Avrupa’da siyasi kargaşa ortamı görülmektedir. Bu dönemde devletlerin hem kendi iç işlerinde hem de diğer devletlerle ilişkilerinde çatışmalar meydana gelmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kendi içerisinde hanedan çatışmalarıyla muhatap olmuştur.

İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları (1337-1453) her iki ülkeyi de siyasi ve sosyal alanda etkilemiştir. Hem ülkelerin nüfuslarında önemli derecede düşüş meydana gelmiş hem de savaşın maddi boyutu ülkelerde fakirleşmeye yol açmıştır. Korkarım ki ülkemizde de üretmeyen ekonomi ve bozulan bu ekonomik koşulların toplum katmanları arasında huzursuzluklara yol açma gerçeğidir. Bu nedenle de bu dönemden ileriye dönük olarak halk tarafından seçilen ve temsil yetkisine sahip milletvekilleri işin renkli mağazin yönünü bırakarak ülkenin yararına olan yasaları çıkartma gayretlerini ön plana çıkartırlar.

Bu dönemde ekonomik olarak da bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan güçlenen Osmanlı İmparatorluğu Balkanların içlerine kadar ilerlemiş ve önemli ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Bu durum Avrupa ekonomisinde yeni yollar arama düşüncesini uyandırarak coğrafi keşiflere zemin hazırlamıştır. Bilim ve düşünceye izin vermeyen skolastik düşünce sisteminde, daha çok din adamlarının söyledikleri kabul edilmiştir. Kilisenin tek egemen güç olduğu Orta Çağ’da, skolastik düşünce, özgür ve akılcı bilimi reddetmiştir. Bu dönemde toplum, din adamlarının tahakkümü altında yaşamıştır. Aydınlanmanın; insanlarda, kiliseye olan güveni azaltacağı  gerçeğinin farkında olan din adamları, toplumun okuyup, aydınlanmasını istememiştir. İki ayrı Papa makamının olması ve her iki papalıkta da yozlaşmaların meydana gelmesi dinin otoritesini zedelemiş inananların dinden uzaklaşmasına neden olmuştur.

Orta Çağ dönemin şifacıları ve doktorlarının, cadı ve büyücü diye isimlendirerek asıldığı ve bilim insanlarının kiliseye karşı çıktığı gerekçesiyle öldürüldüğü, para karşılığı insanlara cennetten toprak satıldığı cehaletin yaygın olduğu ve dini otoritenin kuvvetli olduğu bir dönemdir. Ancak dönemin sonlarına doğru dinde ve toplumda meydana gelen yozlaşmalar insanları skolastik düşünceden uzaklaştırmış ve dünyevi gerçekliği arama yoluna itmiştir.

Bugün dahi islamiyetin değişmez kuralı “ Allah” inancı kimse tarafından gözardı edilmemektedir. Ancak islam toplumlarında “Din olgusu” diye dayatılan ve toplumların büyük bölümünün tepkisini çeken aynı zamanda okumayan bir toplum olmasına karşılık okuduğunun anlamını bilmeden inanç felsefesi gereği bunu ortaya koymaktadır. Bu gün Anadolu insanında “Ayet” ile Hadis’in ayrımını yapamayan insanların bulunduğunu söyleyebilirim. Öte yandan bunun çözümünün eğitim olduğu da bir gerçektir.

 

 

 

 

 

Türk siyasi tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi renkli simalar ile doludur. Bunlardan biri “Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı”olmuştur. Nüktedan siyaset anlayışı ile her zaman milletvekili arkadaşlarını hatta Türk halkını güldürmek, en azından tebessüm ettirmeyi başarmıştır. Yeni dönem için milletvekilleri Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisi’inde yarın (Cuma) günü yemin ederek görevlerinin gereğini yerine getirme gayreti içinde olacaklar.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin batıya dönük temel taşları da belirlenmiştir. Ama bu ülkede ise halen Arap seviciliği ve İslamiyetin dışında bir din anlayışı tehlikesi toplumun kesimlerine enjekte edilme gayretleri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.  Geç Ortaçağ olarak adlandırılan 14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başlarında Avrupa’da siyasi kargaşa ortamı görülmektedir. Bu dönemde devletlerin hem kendi iç işlerinde hem de diğer devletlerle ilişkilerinde çatışmalar meydana gelmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kendi içerisinde hanedan çatışmalarıyla muhatap olmuştur.

İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları (1337-1453) her iki ülkeyi de siyasi ve sosyal alanda etkilemiştir. Hem ülkelerin nüfuslarında önemli derecede düşüş meydana gelmiş hem de savaşın maddi boyutu ülkelerde fakirleşmeye yol açmıştır. Korkarım ki ülkemizde de üretmeyen ekonomi ve bozulan bu ekonomik koşulların toplum katmanları arasında huzursuzluklara yol açma gerçeğidir. Bu nedenle de bu dönemden ileriye dönük olarak halk tarafından seçilen ve temsil yetkisine sahip milletvekilleri işin renkli mağazin yönünü bırakarak ülkenin yararına olan yasaları çıkartma gayretlerini ön plana çıkartırlar.

Bu dönemde ekonomik olarak da bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan güçlenen Osmanlı İmparatorluğu Balkanların içlerine kadar ilerlemiş ve önemli ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Bu durum Avrupa ekonomisinde yeni yollar arama düşüncesini uyandırarak coğrafi keşiflere zemin hazırlamıştır. Bilim ve düşünceye izin vermeyen skolastik düşünce sisteminde, daha çok din adamlarının söyledikleri kabul edilmiştir. Kilisenin tek egemen güç olduğu Orta Çağ’da, skolastik düşünce, özgür ve akılcı bilimi reddetmiştir. Bu dönemde toplum, din adamlarının tahakkümü altında yaşamıştır. Aydınlanmanın; insanlarda, kiliseye olan güveni azaltacağı  gerçeğinin farkında olan din adamları, toplumun okuyup, aydınlanmasını istememiştir. İki ayrı Papa makamının olması ve her iki papalıkta da yozlaşmaların meydana gelmesi dinin otoritesini zedelemiş inananların dinden uzaklaşmasına neden olmuştur.

Orta Çağ dönemin şifacıları ve doktorlarının, cadı ve büyücü diye isimlendirerek asıldığı ve bilim insanlarının kiliseye karşı çıktığı gerekçesiyle öldürüldüğü, para karşılığı insanlara cennetten toprak satıldığı cehaletin yaygın olduğu ve dini otoritenin kuvvetli olduğu bir dönemdir. Ancak dönemin sonlarına doğru dinde ve toplumda meydana gelen yozlaşmalar insanları skolastik düşünceden uzaklaştırmış ve dünyevi gerçekliği arama yoluna itmiştir.

Bugün dahi islamiyetin değişmez kuralı “ Allah” inancı kimse tarafından gözardı edilmemektedir. Ancak islam toplumlarında “Din olgusu” diye dayatılan ve toplumların büyük bölümünün tepkisini çeken aynı zamanda okumayan bir toplum olmasına karşılık okuduğunun anlamını bilmeden inanç felsefesi gereği bunu ortaya koymaktadır. Bu gün Anadolu insanında “Ayet” ile Hadis’in ayrımını yapamayan insanların bulunduğunu söyleyebilirim. Öte yandan bunun çözümünün eğitim olduğu da bir gerçektir.

 

Türk siyasi tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi renkli simalar ile doludur. Bunlardan biri “Köylü Millet Partisinin Genel Başkanı Osman Bölükbaşı”olmuştur. Nüktedan siyaset anlayışı ile her zaman milletvekili arkadaşlarını hatta Türk halkını güldürmek, en azından tebessüm ettirmeyi başarmıştır. Yeni dönem için milletvekilleri Ankara da Türkiye Büyük Millet Meclisi’inde yarın (Cuma) günü yemin ederek görevlerinin gereğini yerine getirme gayreti içinde olacaklar.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkenin batıya dönük temel taşları da belirlenmiştir. Ama bu ülkede ise halen Arap seviciliği ve İslamiyetin dışında bir din anlayışı tehlikesi toplumun kesimlerine enjekte edilme gayretleri de gözlerden uzak tutulmamalıdır.  Geç Ortaçağ olarak adlandırılan 14. yüzyıl sonları ve 15. yüzyıl başlarında Avrupa’da siyasi kargaşa ortamı görülmektedir. Bu dönemde devletlerin hem kendi iç işlerinde hem de diğer devletlerle ilişkilerinde çatışmalar meydana gelmiştir. İngiltere, Fransa, İtalya ve Kutsal Roma Germen İmparatorluğu kendi içerisinde hanedan çatışmalarıyla muhatap olmuştur.

İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşları (1337-1453) her iki ülkeyi de siyasi ve sosyal alanda etkilemiştir. Hem ülkelerin nüfuslarında önemli derecede düşüş meydana gelmiş hem de savaşın maddi boyutu ülkelerde fakirleşmeye yol açmıştır. Korkarım ki ülkemizde de üretmeyen ekonomi ve bozulan bu ekonomik koşulların toplum katmanları arasında huzursuzluklara yol açma gerçeğidir. Bu nedenle de bu dönemden ileriye dönük olarak halk tarafından seçilen ve temsil yetkisine sahip milletvekilleri işin renkli mağazin yönünü bırakarak ülkenin yararına olan yasaları çıkartma gayretlerini ön plana çıkartırlar.

Bu dönemde ekonomik olarak da bazı sıkıntılar yaşanmıştır. Siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan güçlenen Osmanlı İmparatorluğu Balkanların içlerine kadar ilerlemiş ve önemli ticaret yollarını kontrol altına almıştır. Bu durum Avrupa ekonomisinde yeni yollar arama düşüncesini uyandırarak coğrafi keşiflere zemin hazırlamıştır. Bilim ve düşünceye izin vermeyen skolastik düşünce sisteminde, daha çok din adamlarının söyledikleri kabul edilmiştir. Kilisenin tek egemen güç olduğu Orta Çağ’da, skolastik düşünce, özgür ve akılcı bilimi reddetmiştir. Bu dönemde toplum, din adamlarının tahakkümü altında yaşamıştır. Aydınlanmanın; insanlarda, kiliseye olan güveni azaltacağı  gerçeğinin farkında olan din adamları, toplumun okuyup, aydınlanmasını istememiştir. İki ayrı Papa makamının olması ve her iki papalıkta da yozlaşmaların meydana gelmesi dinin otoritesini zedelemiş inananların dinden uzaklaşmasına neden olmuştur.

Orta Çağ dönemin şifacıları ve doktorlarının, cadı ve büyücü diye isimlendirerek asıldığı ve bilim insanlarının kiliseye karşı çıktığı gerekçesiyle öldürüldüğü, para karşılığı insanlara cennetten toprak satıldığı cehaletin yaygın olduğu ve dini otoritenin kuvvetli olduğu bir dönemdir. Ancak dönemin sonlarına doğru dinde ve toplumda meydana gelen yozlaşmalar insanları skolastik düşünceden uzaklaştırmış ve dünyevi gerçekliği arama yoluna itmiştir.

Bugün dahi islamiyetin değişmez kuralı “ Allah” inancı kimse tarafından gözardı edilmemektedir. Ancak islam toplumlarında “Din olgusu” diye dayatılan ve toplumların büyük bölümünün tepkisini çeken aynı zamanda okumayan bir toplum olmasına karşılık okuduğunun anlamını bilmeden inanç felsefesi gereği bunu ortaya koymaktadır. Bu gün Anadolu insanında “Ayet” ile Hadis’in ayrımını yapamayan insanların bulunduğunu söyleyebilirim. Öte yandan bunun çözümünün eğitim olduğu da bir gerçektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.