Haksızlık, adaletsizlik, zorbalık, baskı anlamlarına gelen zulüm, insanlık tarihi boyunca biçim ve kılık değiştirerek var olmuş ve uygulayıcısı olan zalimlerle birlikte varlığını sürdürmüştür.
Hak sahibine hakkını vermek olan adaletin zıddı bu kavram, varlığını; şiddet, baskı, korku, eziyet, işkence yöntemleri kullanarak devam ettirir. Ferdi boyuttan devlet boyutuna kadar hemen her kademede hasta ruhların sergilediği bu insanlık suçu; insani, dini, ahlaki hiç bir kural ve kaideyi tanımaz.
Günümüz dünyasında zulüm denince aklımıza başta Doğu Türkistan ve Filistin olmak üzere Myanmar Arakan, Irak, Suriye, Mısır, Afganistan, Pakistan, Libya, Yemen gibi daha çok İslam ülkeleri gelmektedir. Bu ülkelerde zalimlerin sergiledikleri zulüm, bütün dünyanın gözleri önünde yaşanmaktadır. Maalesef güce ve güçlüye teslim olmuş, kör, sağır, dilsiz, duygusuz bir dünyada yaşıyoruz. “Bana dokunmuyorlar ya bana ne”, demek zulme ve haksızlığa karşı tavır almamak zalimlere cesaret verir. Unutmamak gerekir ki verilen bu cesaret, günün birinde bizi de içerisine alacak bir büyük cehennem ateşine dönüşür.
Bugün; Doğu Türkistan ve Filistin’deki insanlık dramına seyirci kalmak, Çin ve İsrail gibi haydut devletlerinin uyguladığı zulmü ve işkenceyi görmezden gelmek yarın çok daha büyük acıların yaşanmasına sebep olacaktır.
Eğer biz insan olarak vatanlarında vatansız yaşayan Müslüman- Uygur Türk’ünün dramına seyirci kalıyorsak; 1960’lı yıllarda 40 milyon olan Müslüman-Uygur Türkü’nün nüfusunun bugün neden 10 milyon’a nasıl düştüğünü sorgulayamıyor ve bu ülkede işlenen seri ve toplu cinayetlerle birlikte yaşanan acıyı, insanlık suçu soykırım uygulamalarını göremiyorsak vah halimize!
Eğer biz, insan olarak insanlık olarak 1947 yılından bu yana topraklarının 85’ini kaybeden, kendi vatanında vatansızlığı yaşayan, zulmün ve zalimliğin en katmerlisine maruz kalan Filistin’e gözlerimizi kapıyor, yükselen çığlıklara kulaklarımızı tıkıyorsak vah ki vah halimize!
Eğer biz, insan olarak insanlık olarak petrol uğruna ve yeşil dolara adına Batı’nın Ortadoğu adını verdiği gönül ve kültür coğrafyamızda meydana gelen katliam ve cinayetlere kayıtsız kalıyor, bu bölgedeki taşeron terör örgütlerince sürdürülen teröre dur demek cesaretini gösteremiyorsak vay halimize vah geleceğimize!
Dünyanın neresinde olursa olsun, dini, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun, mazlumun yanında zalimin karşısında olmak her insanın en önemli görevidir. Kaldı ki biz, Müslüman bir milletiz. O nedenle diğer insanlardan çok daha hassas olmamız gerekir. Kuran-ı Kerim’in Hac Suresi 25 ayetinde Yüce Allah; “Zulüm ve haksızlıkta haddi aştıkları için nice şehirleri yok ettik. Öyle ki, şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor. Çatıları çökmüş kuyuları kurumuş(bir zamanlar göğe doğru yükselen sarayları (şimdi yerle bir olmuştur)”, diyerek bizleri uyarmaktadır. Dinimiz; değil Müslümanların; Müslüman olmayanların da haklarını korumayı emreder. Hz. Muhammed(S.A.S) bir hadislerinde; “Kim bir gayr-i Müslime eziyet ederse, ben onun hasmıyım. Ben kimin hasmı olursam, ahrette onun yakasına yapışırım.”,demek suretiyle Müslümanların herkese karşı adil olmasını ve hakkaniyete uygun hareket etmesini emretmiştir.
Biz, Türk milleti olarak İslam’ın nurlu yolunda ilerlerken zulmü ve onun uygulayıcısı olan zalimleri her zaman, her yerde ve her durumda en büyük düşman görmüşüz. Türk milleti, her zaman mazlumun, mağdurun, düşkünün, kimsesizin yanında olmuş; yanında olmaya da devam etmektedir. Millet olarak, yaratılan insanın rengine, diline, dinine, milliyetine bakmayız. Dünyayı Yunus’un penceresinden değerlendirir, “yaratılanı Yaradan’dan ötürü sever” ve bir büyük sevgi halesiyle kuşatır; “72 Millete aynı gözle bakmayan, halka müderris olsa, Hakka asidir”, deriz. Bununla birlikte insan için insanlık için çarpan gönlümüz, zalimin ve zulmün karşısında çelikten duvar olur ve:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”, diyerek İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy gibi düşünür, zulmün önüne dikilir, zalime dur deriz.