Türk Edebiyatının ilk fablı örneği olan, “Harnâme’yi” kaleme alan Şeyhi, 126 beyitlik bu mesnevinin sonunda konu edindiği eşeğin ağzından: “Batıl isteyü haktan ayrıldım/ Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.” diyor. Aslında şiirde anlatılan eşeğin, sadece kulağı kesilmemiştir; kuyruğu da bu arada gitmiştir. Şair, vezne sadık kalmak için önemine binaen sadece kulağa yer vermiş. Öyle ya “Kulağının mı yoksa kuyruğunun mu kesilmesini isteriniz?” diye sorsalar kuyruğu olan bir hayvana ve de dili olsa hayvanın kesin olarak; “kuyruğumu kesin” der.
Kuyruk, Birçok hayvanın kıçları üzerinde bulunan et, kıkırdak ve yağdan oluşan üzeri kıl, yün ya da tüyle kaplı organıdır. Uzantı da diyebilirsiniz. Gerçekten öncelikli feda edilebilen önemsiz bir organ mıdır kuyruk? Yok, yok o kadar önemsiz olsa şiirlere, atasözlerine, deyimlere konu olmazdı. Hani “kuyruğu kısılmış” yahut “kuyruğu kapana sıkışmış ” bazı insanların bir zamanlar en ağır cümlelerle yerden yere vurdukları kişilere nasıl da “kuyruk salladıklarını” görünce, kuyruğun o kadar da önemsiz bir eklenti olmadığını anlıyor insan.
Maymun türlerinin bazıları veya lemur gibi hayvanlar ağaçlarda asılı kalmak için kuyruklarını kullanmaları bir yana ben, kuyruğun insan hayatında önemli bir yer tuttuğuna inananlardanım. Şimdi düşünün Eminönü’nde meşhur Nimet Abla’nın kilometrelerce uzayan “Milli Piyango Yılbaşı Bilet Kuyruğunu”… Ne olurdu kuyruk olmazsa? Ben söyleyeyim; karmaşa olurdu. Biri birlerini iten, kakan hatta ezmeye çalışan insan kalabalığı… “Hop kardeşim sıraya geç!”, “Yandan yamanmayalım lütfen!” Kuyrukta sık sık duyulan bu sözler, nizam ve düzene davettir. Onun için diyorum ki kuyruk bir yerde nizamdır, düzendir, asayiştir, hakka rızadır. Hatta medeniyet göstergesidir.
Hani “nerede inceldiyse oradan kopsun anlamında; “çekiver kuyruğunu” diyebilmek babayiğit işi. İşin ucunda mastanın zakutu var. Şimdi bana “masta” da ne ya “zakut” diyenleriniz olacak! Masta: çifte koşulan öküzleri yürütmek için kullanılan uzun bir değnek; zakutta bu değneğin ucunda ucu sivri demir... Kısaca ucu çivili sopa… Neyse “uyuyan yılanın kuyruğuna basmaktansa biz, ne olur, ne olmaz, diye yine yanpeş yürümeye devam edelim.
Yürümek dedim de aklıma geldi sahi yürüyenler, ‘yürütülenlerin’ ne zaman farkına varacak? “Bak yine dönüp dolaşıp aynı yere geliyorsun. Yahu, arkadaş, rahat mı batıyor! Bırak ahkâm kesmeyi… Katıl sen de ‘kuyruksallayanların’ kervanına; kaybol! Kimileri ‘kuyruklarına teneke bağlandığının’ farkına varmasalar da sen, sen ol kimsenin ne başıyla ne de kuyruğu ile alay etme! Hatta ‘kuyruğuna kabak bağlayıp da deliğine girmeye çalışan fareyi de görmezden gel’. Kısacası ‘alamadığın hayvanın kuyruğunu tutma’ sonra; bostana giren eşek misali hem kulağını hem de olmayan kuyruğunu kaybedersin.
Kuyruk sadece hayvanların ayıp yerlerini örten ait bir uzantı değildir. Halk arasında “poçik” adı verilen insan vücudunda bulunan 33 adet omurun en alt kısmında bulunan son parçanın aslında körelmiş kuyruk olduğu da söylenir. Hatta bu son omurun öldükten sonra çürümeyen tek organ olduğu; yeniden dirilişin de bu omur vasıtasıyla gerçekleşeceği yaygın rivayetlerden biridir.
Bilirsiniz koyunlar bir ömür biriktirdikleri yağlarını kuyruklarında taşırlar. Ancak kuyruk yağı, üste çıkmadığı için zeytinyağı ile boy ölçüşemez. Sadece kavurmada veya
dönerde ara tatlandırıcı olarak kullanılır. Hülasa yağ da olsa yağlığının nelere yaradığını bilmek zorundadır.
Ne demiş atalarımız; ‘dişi köpek, kuyruğunu sallamayınca, erkek köpek ardına düşmez.’ Öyle ya yüz veren var, verilen yüzden veya yüzdeden yüz bulup nemalanan var. Var da var... Var da; sana ne be kardeşim! ‘Garip itin, kuyruğu bacak arasında gerek.’ Yoksa adama bir ‘kuyruklu yalanla’ ‘kuyruklu yıldız’ altında öyle bir düğün hazırlarlar ki adam, neye uğradığını dahi anlamadan soluğu ‘kuyruğundan çekemeyeceği demirlerin’ ardında alır.