Sinsi, yavaş ama devamlı ve ısrarlı bir biçimde ülkemizde bir şeyler yapıldı; yapılmaya devam ediliyor. Cephe tek değil; siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik... Hemen her yönden başlatılan saldırılar; ahlaki, milli, kültür ve moral değerlerimizi bir bir törpülenmeye, yontulmaya, yok etmeye başladı. Şimdi dönüp bakıyorum da yaşadıklarımıza “vah ki ne vah!”, demekten kendimi alamıyorum. Neler mi oldu Türkiye’de?
Sonradan adına “FETÖ Terör Örgütü” adı verilen Gülen Cemaati’nin yıllarca devletin kılcal damarlarına kadar girmesine imkân sağlandı. Dini hassasiyetlerimizi kendisine maske yapan bu örgütün marifeti ile Türklerin Ergenekon’dan çıkışını anlatan anlamlı destanımızın adı verilerek başlatılan hayâsız bir operasyonla Türk ordusu itibarsızlaştırıldı. Hukuk hançerlendi, adalet yozlaştırıldı. Ardından her şey çorap söküğü gibi biri birini takip etti. Devlet içinde devlet olma imkânına kavuşturulan, her türlü isteklerini devleti yönetenlerce karşılanan bu sözde dini cemaat gün geldi devlete kafa tutar oldu. Sonra devleti yönetenlerin zaaflarından yararlanarak devleti ele geçirmeye çalışan bu örgütün silahları, devleti yönetenlere doğrulunca işin vahametinin farkına varıldı ve TBMM’sini bombalayacak kadar alçalan örgüt tasifye edildi. Ardından 17-25 Aralık yolsuzluklarının üstü örtüldü. Andımızın kaldırılması ile başlayan süreçte eğitimin milli vasfı ortadan kaldırıldı Eğitim dini esaslara göre şekillendirildi. Allah’ı Allah’la aldatmak Gülen Cemaatine özenilerek rant kapısı yapıldı. TBMM’si işlevsiz hale getirildi. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldı. Osmanlıdan günümüze uzanan Kara, Hava ve Deniz harp okulları, çekirdekten subay yetiştiren askeri liseler kapatıldı. Devlet planlama Teşkilatı lağvedildi. Sayıştay ve benzeri denetim mekanizmaları devre dışı bırakıldı. Yargı bağımsızlığına son verildi. Çökme, çökertme, talan ve yağma ile Cumhuriyet’in 70 yıllık kazanımlarının satışına hız verildi. Maden kanununda yapılan 21 değişiklikle madenler önce yandaşlara ardından emperyalist güçlere peşkeş çekildi. Dış politikadaki gelgitler, kifayetsizlik, tutarsızlık ve öngörüsüzlükler tavan yaptı. Hazine boşaltıldı. Umutsuzluk, gençlerimize “bir kapağı atsam Batı’ya”, dedirtildi. Üç rakamlı enflasyonla devleti yönetenlerin eli vatandaşın cebine uzandı. Millet fakirleştirildi. Devlet tüm kurum ve kuruluşları tek adamın ağzına bakar hale getirildi. Yolsuzluk, yoksuzluk, yasaklara son verilecek diye yola çıkanlar, yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların zirvesine mekan kurdu. Yalan kavağa çıktı. İsrafın adı itibar oldu. Anayasa rafa kaldırıldı, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gibi yeryüzünde eşi benzeri olmayan uyduruk bir sistemle yürütme, yargı ve yasama bir kişinin inisiyatifine terk edildi. Tarikatların, cemaatlerin çalışmalarına vakıf adı altında meşruiyet kazandırıldı. Şeriat çığlıkları atılmaya başlandı. Kısaca ABD tandanslı FETÖ terör örgütünün ülkemiz için düşündükleri ve yapacakları üç aşağı beş yukarı gerçekleştirildi. Bu saydıklarım gıdım, gıdım… Mehter müziği eşliğinde iki adım ileri bir adım geri atılarak, milletin tepkisine göre hareket edilerek yapıldı. Nasıl olsa okuma özürlü bu toplum, çabuk unutur mantığı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu hazırlandı.
İşte bu yazı dizimizde ülkemizin nasıl bu hale getirildiğini anlatmaya çalışacağım. Tanıyan tanır, bilen bilir beni. Ben, vatanını, milletini, bayrağını, dinini, devletini, seven milli ve manevi değerlerine bağlı; ömrünü eğitim ve öğretime vakfetmiş emekli bir öğretmenim. Akif’in de veciz olarak ifade ettiği: “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek”, diyen doğruya ve doğruluğa âşık; haktan, adalet ve hakikatten taviz vermeyen bir kişiyim. Beni, öğrencilerime, canlarıma sorun. Onların her biri de öğle tanır ve tanıtırlar öğretmenlerini.
Amacım, sizlere inandığım değerleri anlatmak değil elbet. Çoğu zaman keşke şu son otuz yılı Allah, bana yaşatmasaydı diyorum. Gözlerim, ülkemin ve insanımın düşürüldüğü bu alçak bu zelil durumu görmeseydi; kulaklarım kendilerine kıymet verdiği insan kılıklı mahlûkatın söylediklerini duymasaydı, diyorum.
Çok şey yaşadık çok şey gördük elbet. Adına ister Tarih körlüğü ve basiret bağlanması deyin ister gaflet, delalet yahut başka bir sıfat ekleyin. Şu bir büyük gerçek ki ülkemizde son 30 yılda yaşananlar tarihin hiçbir döneminde yaşanmadı, görülmedi.
Devam edecek…
Hadi ÖNAL/ 01 Şubat 2024/Elazığ