MUSTAFA ŞİMŞEK
Köşe Yazarı
MUSTAFA ŞİMŞEK
 

Serseri Rüzgarın Ardında Bir Yolculuk

Serseri… Özgürlüğe ve yalnızlığa açılan bu kelime, kimileri için kaybolmuşluğun ifadesiyken, kimileri için ise varoluşun en yalın halini kucaklayan bir semboldür. “Yeryüzünde yalnız benim serseri” dizesiyle başlayan bu hüzünlü, ancak bir o kadar da cesur ruhun hikayesi, bize yalnızca sokakları, meydanları, şehrin bilinmeyen köşelerini değil; insanın içindeki dipsiz kuyuları da keşfe çıkarır. Bu, sadece fiziki bir gezintiden ibaret değildir; kalabalıklar içinde bir başına kalmanın, anlaşılmamanın ve ruhu doyuracak bir anlam arayışında kaybolmanın öyküsüdür. Yeryüzünde yalnız benim serseri, Yeryüzünde yalnız ben derbederim. Herkesin dünyada varsa bir yeri, Ben de bütün dünya benimdir derim. Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı, Aradım bir ömür, arkadaşımı. Ölsem dikecek yok mezar taşımı; Halime ben bile hayret ederim Şairin bu yolculuğu, kendi sınırlarını aşmaya çalışan, ömrünü dostluk arayışına adayan bir ruhun özlemlerini taşır. Kimseye ait olmadan, hiçbir yere yerleşmeden geçirdiği onca yıl boyunca, o, adeta bir “serseri” gibi ruhunu gezdirmiştir. Ama bu serserilik, sadece başıboş bir gezinti değil; insanların kurallara, düzene bağlı yaşadıkları bir dünyaya meydan okuyan, başına buyruk bir arayışın sembolüdür. Bu arayışta, kendisine sunulan basit cevapları reddetmiş; “yoldaş” olarak varoluşun en derin sorularını yanına almış ve “tüm dünya benimdir” diyerek adım atmıştır. Bu, yalnızlığın adeta bir zırh gibi kuşanıldığı, acının ve özgürlüğün iç içe geçtiği bir serüvendir. “Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı, Aradım bir ömür, arkadaşımı.” Bu dizede, serserinin yıllara yayılan yorgunluğu yansır. Onu yalnızca bir ruh eşi değil; kendisini bütünüyle anlayabilecek, hayatın özünü birlikte kavrayabilecek bir dost aramaktadır. Şair, yarım kalmış sohbetlerde, yanlış anlaşılmış cümlelerde, kaybolmuş bakışlarda hep o aradığı “öze” ulaşma çabasındadır. Fakat bu yolculuk boyunca, gerçek dostluğu belki de bulamamış, ama belki de tüm bu arayış içinde kendini bulmuştur. Gittiği her yerde bir parça bırakırken, bir yanıyla her zaman eksik kalmış; ama bu eksiklik, onu tamamlayan, yoluna anlam katan bir yoldaş olmuştur. “Ölsem dikecek yok mezar taşımı; Halime ben bile hayret ederim.” Bu dizelerle, hayatının sonuna geldiğinde bile kendi mezar taşını dikecek birini bulamamış olan bu yalnız ruhun, insanın en derin korkularından birini, unutulma korkusunu alt ettiğini hissederiz. Belki kendi mezar taşı olmayacaktır, ama bu serseri ruhun ardında bıraktığı izler, dünyada kazandığı sınırsız “yer” ona bir sonsuzluk sunacaktır. Herkesin dünyaya kendine ait bir şey bırakmaya çalıştığı bu düzende, o, tüm yüklerinden arınarak, adeta görünmeyen ama silinmeyen bir miras bırakmıştır. Bu dizeler, aslında bir varoluş manifestosudur; yalnızlığa, derbederliğe, serseriliğe ve arayışa duyulan bir saygı duruşudur. Toplumun çizdiği sınırların ötesinde; kendini yeniden ve yeniden yenileye bilen, anlamını sürekli sorgulayan bir ruhun ifadesidir. Dünyayı serseri bir özgürlükle kucaklayan, bu özgürlükte kendini bulan, her adımda kaybolurken yeniden var olan bir yolcunun hikayesidir. Belki de bu serseriliği, hepimizin içinde, belki küçük bir köşede barınan, görünmeyen, duyulmayan o özgür yanımızda bulabiliriz. Ve belki de tüm bu yalnızlık, sonunda sadece kendini bulmak için yapılmış bir yolculuktan ibarettir. Şair, bize yalnızca “kendin ol” demiyor; “kendini kaybet, bul ve yeniden yaşa” diyor. Mustafa ŞİMŞEK 
Ekleme Tarihi: 28 Ekim 2024 - Pazartesi

Serseri Rüzgarın Ardında Bir Yolculuk

Serseri… Özgürlüğe ve yalnızlığa açılan bu kelime, kimileri için kaybolmuşluğun ifadesiyken, kimileri için ise varoluşun en yalın halini kucaklayan bir semboldür. “Yeryüzünde yalnız benim serseri” dizesiyle başlayan bu hüzünlü, ancak bir o kadar da cesur ruhun hikayesi, bize yalnızca sokakları, meydanları, şehrin bilinmeyen köşelerini değil; insanın içindeki dipsiz kuyuları da keşfe çıkarır. Bu, sadece fiziki bir gezintiden ibaret değildir; kalabalıklar içinde bir başına kalmanın, anlaşılmamanın ve ruhu doyuracak bir anlam arayışında kaybolmanın öyküsüdür.

Yeryüzünde yalnız benim serseri, Yeryüzünde yalnız ben derbederim. Herkesin dünyada varsa bir yeri, Ben de bütün dünya benimdir derim. Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı, Aradım bir ömür, arkadaşımı. Ölsem dikecek yok mezar taşımı; Halime ben bile hayret ederim

Şairin bu yolculuğu, kendi sınırlarını aşmaya çalışan, ömrünü dostluk arayışına adayan bir ruhun özlemlerini taşır. Kimseye ait olmadan, hiçbir yere yerleşmeden geçirdiği onca yıl boyunca, o, adeta bir “serseri” gibi ruhunu gezdirmiştir. Ama bu serserilik, sadece başıboş bir gezinti değil; insanların kurallara, düzene bağlı yaşadıkları bir dünyaya meydan okuyan, başına buyruk bir arayışın sembolüdür.

Bu arayışta, kendisine sunulan basit cevapları reddetmiş; “yoldaş” olarak varoluşun en derin sorularını yanına almış ve “tüm dünya benimdir” diyerek adım atmıştır. Bu, yalnızlığın adeta bir zırh gibi kuşanıldığı, acının ve özgürlüğün iç içe geçtiği bir serüvendir.

“Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,
Aradım bir ömür, arkadaşımı.”

Bu dizede, serserinin yıllara yayılan yorgunluğu yansır. Onu yalnızca bir ruh eşi değil; kendisini bütünüyle anlayabilecek, hayatın özünü birlikte kavrayabilecek bir dost aramaktadır. Şair, yarım kalmış sohbetlerde, yanlış anlaşılmış cümlelerde, kaybolmuş bakışlarda hep o aradığı “öze” ulaşma çabasındadır. Fakat bu yolculuk boyunca, gerçek dostluğu belki de bulamamış, ama belki de tüm bu arayış içinde kendini bulmuştur. Gittiği her yerde bir parça bırakırken, bir yanıyla her zaman eksik kalmış; ama bu eksiklik, onu tamamlayan, yoluna anlam katan bir yoldaş olmuştur.

“Ölsem dikecek yok mezar taşımı;
Halime ben bile hayret ederim.”

Bu dizelerle, hayatının sonuna geldiğinde bile kendi mezar taşını dikecek birini bulamamış olan bu yalnız ruhun, insanın en derin korkularından birini, unutulma korkusunu alt ettiğini hissederiz.

Belki kendi mezar taşı olmayacaktır, ama bu serseri ruhun ardında bıraktığı izler, dünyada kazandığı sınırsız “yer” ona bir sonsuzluk sunacaktır. Herkesin dünyaya kendine ait bir şey bırakmaya çalıştığı bu düzende, o, tüm yüklerinden arınarak, adeta görünmeyen ama silinmeyen bir miras bırakmıştır.

Bu dizeler, aslında bir varoluş manifestosudur; yalnızlığa, derbederliğe, serseriliğe ve arayışa duyulan bir saygı duruşudur.

Toplumun çizdiği sınırların ötesinde; kendini yeniden ve yeniden yenileye bilen, anlamını sürekli sorgulayan bir ruhun ifadesidir. Dünyayı serseri bir özgürlükle kucaklayan, bu özgürlükte kendini bulan, her adımda kaybolurken yeniden var olan bir yolcunun hikayesidir.

Belki de bu serseriliği, hepimizin içinde, belki küçük bir köşede barınan, görünmeyen, duyulmayan o özgür yanımızda bulabiliriz. Ve belki de tüm bu yalnızlık, sonunda sadece kendini bulmak için yapılmış bir yolculuktan ibarettir. Şair, bize yalnızca “kendin ol” demiyor; “kendini kaybet, bul ve yeniden yaşa” diyor.

Mustafa ŞİMŞEK 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burdurilkadim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.