Dağların eteğinde, bir köy vardı; rüzgarın türkü söylediği, derenin saz çaldığı bir yer. O köyde Derviş Yunus yaşardı. Yunus, ne zengin ne fakir; ne çok konuşan ne de çok susan bir adamdı. Yüreği engin, sözleri ise bir o kadar derindi. Onun yaşamında her insan bir öğretiydi ve bu düşüncesini köy halkına anlatmak için sabırla beklerdi.
Bir gün, köy meydanında büyük bir tartışma çıktı. İki aile, sınırdaki bir ağacın kime ait olduğu konusunda birbirine düşmüştü. Kavgalar büyüdü, sözler sertleşti. Herkes birbirini suçluyordu. Meydandaki kalabalık her geçen an artıyor, kargaşa büyüyordu.
Yunus, elinde küçük bir bohça ile ortaya çıktı. İnsanların öfkesine aldırmadan sessizce yere oturdu. Kalabalık onu fark edince, biri bağırdı:
“Ey Yunus! Hadi söyle bakalım, bu işte kimin haklı olduğunu!”
Yunus, sakince bohçasını açtı. İçinden eski, sararmış bir kağıt çıkardı. Kağıtta şiir gibi sıralanmış şu cümleler yazıyordu:
“Hiçbir insan fazlalık değildir hayatımızda.
Kiminden sabrı, kiminden sadakati,
Kiminden vefayı, kiminden riyayı,
Kiminden sevgiyi, kiminden sahteliği öğrenirsin.
Öğrendiklerimiz tecrübedir aslında,
Ve tecrübe, kalbin derinliğinde saklı bir hazinedir.”
Sonra kağıdı katladı, bohçasına koydu ve konuşmaya başladı:
“Siz bu ağacın kime ait olduğunu tartışıyorsunuz. Ama asıl mesele ağacın kökü değil, sizin kökünüz. Kimin sabrı tükendi, kimin sevgisi eksildi? Bakın birbirinize; neyi öğrendiniz bu kavga sırasında? Öfkeyi mi, yoksa affetmeyi mi?”
Herkes sustu. Yunus devam etti:
“Ali Efendi, sen bana yıllar önce sabrı öğrettin. Çocukların aç kalmasın diye karın tokluğuna çalıştığında gördüm. Hatice Bacı, sadakati senden öğrendim; hasta kocanı yıllarca sırtında taşıdın. Ama Mehmet, senden de riyayı öğrendim; insanların yüzüne gülerken arkalarından konuştuğunu bilirim.”
Kalabalık şaşkınlıkla birbirine bakıyordu. Yunus son sözlerini söyledi:
“İyi ya da kötü, hepiniz bana bir şey kattınız. Hiçbiriniz fazlalık değilsiniz. Bu ağacı paylaşmayı öğrenirseniz, kökleriniz güçlenir. Yoksa bir gün bu ağaç da sizi terk eder.”
O günden sonra, köy halkı birbirine farklı gözlerle bakmaya başladı. Yunus’un sözleri, sadece tartışmayı değil, kalplerdeki öfkeyi de söndürmüştü.
Derviş Yunus, yaşadığı müddetçe insanlara öğretmeye devam etti. Ölümünden sonra ise köylüler onun yazılarını topladı, sakladı ve nesilden nesile aktardı. Çünkü herkes biliyordu: Hiçbir insan fazlalık değildir hayatımızda.