10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak için 1961’den beri 10 Ocak günü düzenlenen Türkiye’ye özgü bir kutlama günüdür.
Türk Basın tarihine bakıldığında Osmanlı Devleti döneminde Türk siyasi tarihinde getirdiği yeniliklerle ve kaotik süreciyle ön plana çıkmış ve “hürriyetin ilanı” olarak adlandırılmıştır. Bu devrin kimi başat özelliklerinin altı çizilirken, en fazla öne çıkan husus olarak matbuat hayatıdır. O kadar ki İkinci Meşrutiyet’in ilan tarihi olan 24 Temmuz, hâlâ “Gazeteciler ve Basın Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Bunun sebebi ise bu tarihten itibaren basının üzerinden, istibdat döneminde kurulan sansürün kaldırılmasıdır. Bu devire yön veren ve 600 yıllık imparatorluğun yıkılış sürecinin en etkili yansıtıcısı durumunda bulunan İkinci Meşrutiyet’in süreli yayınları, hâlen Osmanlı tarihinin en hassas devirlerinden birini aydınlatmak konusunda en önemli vazifeyi görmektedir.
Türk basın tarihine ‘Dokuz patron olayı’ olarak geçen ve gazetecilerin haklarının ilk kez yasal güvence altına alındığı gün 10 Ocak 1961’dir. Ülkemiz de basın açısından 1961-1971 arasında “Çalışan gazeteciler bayramı” adıyla kutlanmış; 1971 yılındaki askeri müdahalede ülkede gazetecilerin bazı haklarının geri alınması üzerine kutlama gününün adı, ” 10 Ocak Çalışan gazeteciler günü” olarak değiştirilmiştir. Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte 10 Ocak ‘Çalışan Gazeteciler Bayramı’ olarak ilan edildi. Kabul edildiği dönemde meslektaşlarımıza önemli sosyal güvenceler getiren ve çalışma koşullarında iyileştirmeler sağlayan yasa, ne yazık ki özellikle son yıllarda sürekli aşındırılarak işlemez hale getirildi.
Süreç içinde meslektaşlarımız sosyal güvenlikten yoksun, toplu sözleşmesiz ve geleceği belirsiz bir yaşama mahkum edildi. 2008 yılında elimizden alınan yıpranma haklarımız, yaptığımız mücadele ile yeniden geri alındı. Mesleğine 24 saatini veren ve her türlü zor koşulda görev yapan meslektaşlarımızın, daha iyi şartlarda ve koşullarda çalışmaları için yasal düzenlemeler gerekmektedir. 10 Ocak 1961’in aksine, günümüzde gazetecilerin iş güvenliğinden ve çalışma koşulları çağın gereklerine uygun olduğundan söz edebilmek mümkün değildir."
Günümüzde Gazete satışındaki düşüşü, satışı artırmaya yönelik çarelerin başında yayınları daha ucuza satmak ve sade bir dille kaleme almak fikri gelmiştir. Olumsuz koşullar nedeniyle çalışanların da ücretlerinin yaşamlarının günün koşullarına göre olmaması nedeniyle gazetecilik popüler meslek olmaktan çıkmış üniversite ve usta çırak ilişkileriyle yetişen birçok gazeteci bu gün ayakta kalmak için savaş vermektedir. Ne yazık ki yaygın basında yer alan birçok gazetenin günlük satışlarındaki düşüş gazete patronlarının ve ajansların ucuza haber alma anlayışları ve kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının kendi bünyelerinde basın büroları oluşturmaları buna paralel olarak sahada görev yapan muhabirlerin işini zora sokmuş kurumlardan biz ne kadar bilgi verirsek basına konu olacak haber bu şekilde yazılacak dayatması gençlerin gazeteciliğe bakış açısını da değiştirmiştir.
Gerek 10 Ocak gazeteciler günü gerekse 24 Temmuz sansürün kaldırılışının yıl dönümü kutlanması sembolik içi boş günler olarak kutlanmaktadır. Gazeteciliğin duayeni olarak sahada uzun yıllar görev yapmış meslek büyüğümüz günün genç gazetecileri için “soru sormayan gazeteci” olamaz demiştir. Uzun yıllar deneyimlerimden yola çıkarak sözü söyle bağlamak isterim “Doğru yerden, doğru kişiden, Doğru Bilgi” almak gazetecinin etik kuralıdır. Gazetecinin görevi kendisine gelen bilgiyi iyi bir araştırmadan sonra kaleme almalıdır. Haber araştırırken veya yazarken de kimsenin etkisi altında kalmadan etik kuralları düşünerek hareket etmelidir.