Ankara’dan dönüşümüzde aracımızın içinde bulunan on beş veya yirmi arkadaşımızdan bir teklif geldi. Afyonkarahisar’a ulaştığımızda “Kurtuluş savaşında” Atatürk’ün Afyon, ovasındaki düşman birliklerini sahra dürbünüyle görmek ve savaş alanındaki cephelerde bulunan birliklerine emir verdiği en yüksek tepeden bahsediliyordu. Bu güne kadar ben ve benim yaşımdaki birçok kişinin çıkmayı göze alamadığı hatta günümüzdeki en yüksek binadan daha yüksek olan bu tepeye çıkmayı göze alamadım.
Afyonkarahisar’a ulaşmıştık kaptan şoförümüzün de yardımı ile kaleye çıkan yolun başındaki caddenin uygun bir yerine aracımızı park ettik. Hemen kale kadar eski ve bozulmamış mahalle de bulunan cami önündeki ahşap oturaklardan birine oturduk. Ama Pazar günü olduğu için içilecek bir şey bulmanın da eksikliğini bilerek oradaki vatandaşlarla sohbet etmeye başladık. Bir yandan sohbet ederken kafileden arkadaşlarımızın Kocatepe’ye tırmanışını takip ediyorduk. Bir yandan Afyonkarahisar’lı vatandaşların bizlere anlattıklarını dinliyorduk. Gerçekten buraya çıkmak güç ve cesaret işiydi.
Atatürk ve arkadaşlarını buraya çıkaran güç ve cesaret neydi bunu bilmek için yaşamak gerekiyordu. Kocatepe de o heyecanı yaşamak için çıkan arkadaşlarımız genç olmalarına rağmen gidecekleri yolun bir bölümünden geri dönerek geldiler. Yaklaşık 2-2.5 saatlik bir zaman geçmesine karşılık cesaretleri kırıldığı ve yoruldukları için geri dönmüşlerdi. Evet zirveye çıkmak mümkündü. Ama günün büyük bir bölümünü tırmanmak için diğer kalan bölümünü de geri dönmek için harcanması gerekiyordu. Orada bizim ile sohbet eden vatandaşlar buraya ziyaretçilerin çıkması için bazı çalışmalar yapılmış ancak bu henüz ortaya çıkan bir proje olarak belirginliğini korumadığını söylediler.
Evet bu gün 30 Ağustos Zafer Bayramının 96’ıncı yıl dönümü ordularımızın Afyon ovasındaki düşman birliklerini ve tahkimatlarını söküp attığı yıldan bu yana geçen sürenin ifadesidir. Yeniden ulusumuzu coşturan bir bayram havası içinde kutladığımız önemli günlerden biri olarak geçti. Olabildiğince Türk milletinin bir bölümü ile askerlerimizin, öğrencilerimizin ve protokol üyelerimizin bulunduğu ortamda kutladık. Burada yapmak istediğim eleştiri değil elbette. Ancak biz yeni yeniden milli bayramlarımızın farkına vararak diğer değerlerimizi de unutmadan yaşamasını öğreneceğiz. Dünya milletleri nezdinde bunlarla coşmaya bunlarla onurlanmayı sürdüreceğiz. Bu davranışımız her zaman olduğu gibi dostta güven düşmana korku vermeye devam edecektir.
Evet kimden ve nereden gelirse gelsin, bizi biz yapan değerlerimize daha çok sahip çıkacağız bu bizim ulusal görevimizdir. Hatırlayınız Osmanlı devletinin zafiyet göstermesi üzerine öldü diye sevinilen ve parçalamak yok etmek isteyen düşmanlarımızın karşısına çelik irade ile dikilen ve ulusal bütünlüğün timsali bir millet çıkacağı hiç kimsenin aklına bile gelmemişti. Bu gün bağımsız bir şekilde bütün ülke sıkıntılarına rağmen bizim ve yaşanıyorsa işte bize ülkeyi hediye eden bu iradenin eseridir.