Her hükümet döneminde kamu kuruluşları ve yarı kamu sayılan kuruluşlara tasarruf etmek için genelge gönderilir. Ancak son gelen tasarruf genelgesinin yöntemini basın kuruluşlarına yönelik olduğu algısı bizde ağırlık noktasını oluşturmaktadır. Çünkü basın kuruluşlarına size parasal kaynak olarak hiçbir şey veremeyiz diye kapıyı kapatan kurumlar mesele vatandaşın gönlünü almak için kesenin ağzını açmaktadır. Belediyeler de konserler ve çeşitli etkinliklere ait çalışmalar son hızla devam etmektedir.
Belediyeler başta olmak üzere yarı kamu kuruluşu sayılan kurumlar. Her kapıları çalındığında önümüze “Tasarruf genelgesi” kartını sürmekte ancak belediye başkanlarının her hareketini kendilerince kurdukları basın odaları vasıtası ile basın kuruluşları ve gazetecilere göndererek bedavaya getirmektedirler. Bazı belediyeleri bu sitemin dışında tutarak bu belediyelerin kim ve kimler olduğunu kamuoyu daha iyi bilmektedir. Bu konuda gazeteci olarak benim sitemim var “ Biz gazeteciler yardım kuruluşlarından” aldığımız ulufeler ile geçinmiyoruz. Bilhassa bu kentin haber kanallarının yükünü çeken yerel gazeteler ve basın, yayın kuruluşları ekonomik olarak adeta kendi ceplerinden karşılayarak görevlerini yürütmektedirler.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan yeni basın kanunu ise basın kuruluşlarının ve görev yapan gazetecilerin boğazını sıkmak ve sansür yasası denilecek bir şekilde çıkarılmak içinde halen bekletilmektedir. Gazeteler ve gazeteciler 2- meşrutiyet dönemini anımsatacak olan bir kıskaç içine alınmak istenmektedir. Anadolu insanının dediği gibi şu akar yolunu bulur misali elbette ki her konuda çözüm üretilebilir. Ancak dünya da basın gerekli itibarı görürken siyasi olarak kıskaca alınan bizim ülkemiz de neden hak ettiği değeri görememektedir. Anadolu da görev yapan bir gazeteci olarak bizler senenin iki günü olan 10 Ocak ve 24 Temmuz tarihleri birkaç süslü cümlenin ötesine geçemiyoruz. Adeta yılın büyük bölümünde adımız yaz haberi mantığının ötesine geçememektedir. Biz artık gerçek haberi yazmayı unuttuk.
Burdur gibi küçük illerde basın sektörü desteklenmez ise bir müddet sonra bu sektörde işini yapan gazeteler ve İnternet basını havlu atmak zorundadır. Çünkü ekonominin şartları içinde hiç kimse kazanmadan yaşaması konusunda becerikli değildir: siyasi erk yayınladığı genelgeyi gözden geçirmek zorundadır. Yani açıkçası basın kuruluşlarına tasarruf ettirerek onları ayakta tutmak mümkün görünmemektedir. Seçim sathı mealine giriyoruz. Biz basın kuruluşları bize gelen haber materyallerinin haricindeki siyasi çalışmaları yine tasarruf genelgesi aldatmacası adı altında bedelsiz olarak mı yayınlayacağız. Bunun netlik kazanması gerekmektedir.
Her hükümet döneminde kamu kuruluşları ve yarı kamu sayılan kuruluşlara tasarruf etmek için genelge gönderilir. Ancak son gelen tasarruf genelgesinin yöntemini basın kuruluşlarına yönelik olduğu algısı bizde ağırlık noktasını oluşturmaktadır. Çünkü basın kuruluşlarına size parasal kaynak olarak hiçbir şey veremeyiz diye kapıyı kapatan kurumlar mesele vatandaşın gönlünü almak için kesenin ağzını açmaktadır. Belediyeler de konserler ve çeşitli etkinliklere ait çalışmalar son hızla devam etmektedir.
Belediyeler başta olmak üzere yarı kamu kuruluşu sayılan kurumlar. Her kapıları çalındığında önümüze “Tasarruf genelgesi” kartını sürmekte ancak belediye başkanlarının her hareketini kendilerince kurdukları basın odaları vasıtası ile basın kuruluşları ve gazetecilere göndererek bedavaya getirmektedirler. Bazı belediyeleri bu sitemin dışında tutarak bu belediyelerin kim ve kimler olduğunu kamuoyu daha iyi bilmektedir. Bu konuda gazeteci olarak benim sitemim var “ Biz gazeteciler yardım kuruluşlarından” aldığımız ulufeler ile geçinmiyoruz. Bilhassa bu kentin haber kanallarının yükünü çeken yerel gazeteler ve basın, yayın kuruluşları ekonomik olarak adeta kendi ceplerinden karşılayarak görevlerini yürütmektedirler.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan yeni basın kanunu ise basın kuruluşlarının ve görev yapan gazetecilerin boğazını sıkmak ve sansür yasası denilecek bir şekilde çıkarılmak içinde halen bekletilmektedir. Gazeteler ve gazeteciler 2- meşrutiyet dönemini anımsatacak olan bir kıskaç içine alınmak istenmektedir. Anadolu insanının dediği gibi şu akar yolunu bulur misali elbette ki her konuda çözüm üretilebilir. Ancak dünya da basın gerekli itibarı görürken siyasi olarak kıskaca alınan bizim ülkemiz de neden hak ettiği değeri görememektedir. Anadolu da görev yapan bir gazeteci olarak bizler senenin iki günü olan 10 Ocak ve 24 Temmuz tarihleri birkaç süslü cümlenin ötesine geçemiyoruz. Adeta yılın büyük bölümünde adımız yaz haberi mantığının ötesine geçememektedir. Biz artık gerçek haberi yazmayı unuttuk.
Burdur gibi küçük illerde basın sektörü desteklenmez ise bir müddet sonra bu sektörde işini yapan gazeteler ve İnternet basını havlu atmak zorundadır. Çünkü ekonominin şartları içinde hiç kimse kazanmadan yaşaması konusunda becerikli değildir: siyasi erk yayınladığı genelgeyi gözden geçirmek zorundadır. Yani açıkçası basın kuruluşlarına tasarruf ettirerek onları ayakta tutmak mümkün görünmemektedir. Seçim sathı mealine giriyoruz. Biz basın kuruluşları bize gelen haber materyallerinin haricindeki siyasi çalışmaları yine tasarruf genelgesi aldatmacası adı altında bedelsiz olarak mı yayınlayacağız. Bunun netlik kazanması gerekmektedir.