Bu gün ortaya çıkan bu yaşamın veya tarihe bakış açısını kavramaya çalışıyorum. 1071 Malazgirt savaşının ardından Türklerin Anadolu topraklarına girişinden İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet Han tarafından alınışından sonra Ayasofya camisi hariç bütün değerlerini bir kalemde silip attık. Osmanlı devleti zamanında savaş ganimeti olarak kadınların padişaha kılıç hakkı olarak sunulduğunu bilirim ama bir yarı kilise yarı cami olan Ayasofya kilisesinin kılıç hakkı olduğunu yeni öğrendim.
Eyüp Sultan Camii, İstanbul'un fethinden 5 yıl sonra 1458 yılında inşa edilmiştir. İstanbul’un Haliç kıyısının ucundaki Eyüp semtinde bulunmaktadır. Arapların İstanbul’u kuşatması sırasında şehit olan ve İslamiyeti ilk kabul edenlerden biri olan Hz. Eyyub El-Ensari’nin kabrinin bulunduğu yerdedir. Eyüp Sultan Türbesi, Eyüp Sultan Camii'nin hemen yanında yer almaktadır. Bu türbe Hz. Muhammed'in ordusunda sancaktar olup İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz. Eyyub Ensari'nin kabridir.Yazılı kaynaklara göre de bu cami Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet Han tarafından yaptırılmıştır.
Fatih Camii, külliyesi İstanbul'un fethinden sonra İstanbul'da yaptırılan ilk selatin camisi olma özelliği taşımaktadır. Selatin camileri, Osmanlı'da sultanlar ve aileleri tarafından yaptırılan camilerin geneline verilen isimdir. Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olup, içerisinde 16 tane medrese, hamam, aşevi, kütüphane, konukevi ve hastane barındırmaktadır. Fatih Camii, 1766 yılındaki depremde büyük hasar almış, 1971 tarihinde tekrar inşa edilip onarılmıştır. Gölcük depreminin ardından yaşadığı zemin kayması sonrası ibadete ara verilmiş, 2012 yılında ibadete tekrar açılmıştır. Atik Sinan tarafından yapılan caminin, ilk günkü hali ile günümzdeki hali çok farklıdır. Fatih Camii 1932 yılında okunan ilk Türkçe ezanın duyulduğu cami oluşuyla islami açıdan da büyük önem taşımaktadır.
Selimiye camii; Edirne İl merkezinde Osmanlı-Türk sanatının ve dünya mimarlık tarihinin baş yapıtlarından biridir. Adeta Osmanlı İmparatorluğunun simgesi haline gelen Selimiye Camii günümüzde Edirne ismi anıldığında kentte ilk akla gelen yapılardan bir tanesidir. Edirne merkezinde neredeyse her açık noktadan görülebilen cami bu özelliği ilede Mimar Sinan’ın şehircilik uzmanlığı konusunda ne kadar ileri görüşlüğü olduğunu gözler önüne serer. Kesme taştan yapılan cami içerisi 1620 m2 büyüklüğündedir. Cami dış çevre ve avlusuyla beraber toplam 2475 m2 bir alanı kaplar. Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43.28 m. olan, 31.30m. çapındaki kubbesiyle ilgi çeker. Ayasofya’nınkinden daha büyük olan Kubbe, 6 m. genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur.
Süleymaniye Camii’nin 4 minaresi bulunuyor. Bunun nedeni Kanuni Sultan Süleyman’ın, İstanbul’un fethinden sonraki 4. Osmanlı Padişahı olması.
Camiye yakın olan iki minarede üçer, uzak olan ikisinde ise ikişer şerefe yapılmış. Minarelerde bulunan toplam 10 şerefe, Kanuni Sultan Süleyman’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nun 10. Padişahı olmasını temsil ediyor. Caminin, büyük kubbesini (Kubbe Çapı (D): ø26.5m , Kubbe Yüksekliği (h)=53 m) 4 adet sütün taşıyor. Bu sütunlar farklı farklı yerlerden buraya taşınmış. Birisi, Lübnan, Bekaa Vadisi’nde bulunan Baalbek Tapınağı’ndan, bir diğeri Mısır’ın İskenderiye şehrinden, diğerleri; Topkapı Sarayı ve Vefa semtinden getirilmiş.
Sultanahmet Camii İstanbul'u ziyaret eden yerli yabancı herkes tarafından hayranlıkla izlenen ve şehrin önemli simgelerinden biri olan Sultanahmet Camii, yine çok önemli tarihi eserlerlerimizden biri olan Ayasofya Müzesi'nin tam karşısında yer almaktadır. Sultanahmet Meydanı da ismini Sultanahmet Camii'nden almıştır. Bu değerli yapı Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'a armağan edilmiş en önemli eserlerin başında gelmektedir. Sultanahmet Camii, Osmanlı Sultanı I. Ahmet tarafından 1609 – 1616 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Klâsik Türk sanatının en tipik örneği olan eser, orijinal olarak 6 minare ile inşa edilen ilk camidir. Mimar Sinan'ın eserlerinden biri olmadığı halde bu yapı Sinan'dan izler taşımaktadır. Sinan’ın öğrencisi Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa, söylenene göre, camiyi inşa ederken, üstadının daha önce denediği bir planı daha büyük bir ölçüde uygulamıştır.
Bütün bu eserlere ilave olarak Osmanlı döneminde bir çok günümüze kadar ihtişamı ve mimari özellikleriyle intikal etmiş eserler mevcuttur. Ayrıca her dini mabet yanına Osmanlı onu ayakta tutacak geleceğe bir miras olarak intikalini sağlayacak vakıflar kurulmuştur. Fatih’in Ayasofya Vakfiyesi yanlış anlaşılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in vakfettiği tüm varlıkları kapsayan ve içinde bu varlıkları amacı dışında kullanılmaması için beddua yer alan bir metin vardır. Ancak, bu beddua metninin içerisinde “Ayasofya’yı cami hâlinden çıkarana lânet okuyan” bir bölüm geçmemektedir. Bu metin ve beddua sadece ve sadece Ayasofya’yı değil, şu ana kadar amacı dışında kullanılmış yüzlerce varlığı da hedeflemektedir. Ayasofya’nın camiden müzeye çevrilmesiyle vakfiye amacı dışında kullanımla beddua hak edilmiş görülse de, Fatih’in bedduasını kapsayan diğer varlıkların amacı dışında kullanımı ile maruz kalınan beddua gözden kaçırılmaktadır.