Bir akademisyen arkadaşım aradı;
“Bir öğrencim, CHP döneminde Valiler aynı zamanda parti il başkanlarıymış dedi. Doğru mu?”
Kestirmeden belirtelim; 1936-1939 yılları arasında, toplam 2 buçuk yıl Valiler aynı zamanda CHP’nin il başkanlarıydı.
Yani, günümüzden 83 yıl öncesi! Şimdi, 21. Yüzyıldayız!
Bu yüzyılda “Devlet Görevlisi Vali” nin aynı zamanda siyasi iktidarın üyeleri olmaları onaylanabilir mi? Elbette hayır!
Bilgi, bilinç ve insafla düşünelim;
622 yıl bir sülalenin ve Padişah’ın “sadık kulları” olarak yaşayan, hiçbir “demokratik yaşam tarzı” tanımayan, ciddi bir eğitim olanağından yoksun, üstelik “yoksul” bir halkın, bir anda “VATANDAŞ” kimliği ve “demokrasi bilinci” içinde olması mümkün müdür?
DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ o kadar kolay mı?
Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin önderi Mustafa Kemal, mücadele arkadaşlarının kimileri karşı olduğu halde, Cumhuriyet yönetimini kurmuş. Bir anda, “Padişah’ın kulu” olmaktan “VATANDAŞ” olmuş insanlar. Toplumun yüzde 90’ının okuma yazması yok.
“Demokrasi nedir?” bilmiyor!
Cumhuriyet’in sırtında “OSMANLI BORÇLARI” var!
Sömürgeci Büyük Britanya’nın ünlü kişisi Lord Curzon; “borçları ödeyemezler, yeniden ağımıza düşerler” beklentisi içinde!
“DEVLET KÜLTÜRÜ” hayli zayıf!
Hala “Halife-Padişah düzeni” hayali içinde olanlar var!
İngilizler, “etnik ve dini değerler” üzerinden toplumsal grupları kışkırtıyor, silahlandırıyor, ard arda iç isyanları körüklüyor!
İşte bu koşullarda, ülke genelinde BÜROKRATİK DÜZEN kurulmaya çalışılıyor.
Ama farklı görüşler burada da var!
Tek parti CHP içinde; “Bürokrasiyi kontrol” için, partiye bağımlı yöneticiler isteyenler var!
Mustafa Kemal ise, LİYAKAT ve ÜLKE ÇIKARLARINA SADAKAT ölçülerinde bir devler bürokrasisi istiyor.
Buna, daha 1909’da karar vermiş. İttihat ve Terakki Kongresi’nde “İttihatçı subayların siyasete karışmasına karşı çıkmış” ve bu tarihten sonra, İttihatçılarla yolunu ayırmış!
Sivas Kongresi’ne katılanlar; “İttihatçı olmadıklarına dair yemin ediyorlar!”
Cumhuriyet kuruluyor ama CHP içinde kimilerinin “İttihatçı” damarları ortaya çıkıyor! “İçişleri Bakanı Parti Genel Sekreteri, Valiler de parti İl Başkanları olsun” diyorlar!
Başbakan Recep Peker, o yılların koşullarında başı çekiyor!
Mustafa Kemal Atatürk, Recep Peker’i görevden alıyor ve yerine Şükrü Kaya’yı atıyor. Atatürk hastalanmıştır! Bürokrasi, partiye egemen olmaya başlıyor! 18 Haziran 1936’da İl Başkanları görevden alınarak, Valiler İl Bakanlıkları görevlerini de yükleniyorlar!
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938’de vefat ediyor, İnönü Cumhurbaşkanı oluyor. Refik Saydam da Başbakan.
1939 yılında, Valilerin “İl Başkanlığı” görevlerine son veriliyor.
Yani, “Valilerin aynı zamanda parti İl Başkanı” olarak görev yapmaları yalnızca 2 buçuk yıl sürüyor.
Şimdi, aradan yaklaşık 80 küsur yıl geçtikten sonra bugün, bu olayı “DEMOKRASİ” değerleriyle eleştirmek, akıl dışı bir yaklaşım!
Oysa, onca yıl sonra bugün, yeniden “PARTİLİ VALİLER” düzenini savunmak, hangi demokratik kültürün harcıdır?
Ancak, demokrasi kolay yerleşmiyor! Üstelik, demokrasiyi umursamayanlar var!
Demokrasi bir KÜLTÜREL GELİŞME olayıdır.
Üstelik, “Ulusal varlıkları” bir bir satılan, ekonomik bağımsızlığı tehdit altındaki bir ülkede, “ideoloji” saplantısıyla “demokrasi” gelişmiyor!
Gerçek bir demokrasi;
ekonomik ve kültürel açıdan “önyargılara ve yabancılara teslim olmamış”, ulusal varlıklara sahip çıkan, “nitelikli insan gücü” yetiştiren ve onları başka ülkelere kaptırmayan, toplumu “ideolojik” olarak ayırmayan bir düzenin oluşmasına bağlıdır!
Parti içinde görev yapmış, “partizan valiler” düzeni ile demokrasi yeşeremez!
Öte yandan, yüz yıl öncesiyle bugünü kıyaslamak, akıl ve vicdan yoksunluğunun eseri olmalıdır!