16 Mart 1988 tarihinde gerçekleştirilen Halepçe Katliamı’nın bugün 34. Yıldönümü. Halepçe katliamını hepimiz yüzeysel olarak Saddam Hüseyin’in Kürtlere yönelik uyguladığı bir katliam olduğunu ve uyguladığı kimyasal madde içerisindeki kokunun elma kokusuna benzediği için katliamda ölen çocukların “anne elma kokusu geliyor” söylemleriyle bütünleştiği dışında çok bir şey bilmiyoruz maalesef o yüzden bugün nesnel bir şekilde olayın biraz daha derinine ineceğiz.
Halepçe Katliamı aslında 20.yy’ın sonlarında Orta Doğu’da yaşanan en büyük katliamlarından birisidir. Hem tarihte hem de vicdanlarda kara bir leke olarak kalan bu katliam 1988 tarihinde Irak’ta bulunan ve İran’a 15 km uzaklıkta olan Kürtlerin yaşamış olduğu Halepçe kentinde meydana geldi.
Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin bu tarihlerde yönünü İran’ çevirmişti ve İran’a saldırması için en ufak bir kıvılcım bekliyordu. Tarihler 1979 u gösterdiğinde İran ‘da yaşanan İslam Devrimi sonrasında İran devlet başkanı Humeyni ülkesindeki üst düzey komutanları idam edince ülkede bir iç karışıklık oldu ve bu durum Saddam için bulunmaz bir fırsattı. 1980 de İran’a savaş açtı ve İran-Irak savaşları tam 8 yıl sürdü. Bu savaş sonucunda taraflar birbirlerine bir üstünlük elde etmemelerine karşılık 1 milyon insanın ölmesine ve iki devletinin de ekonomilerinin batma derecesine gelmesine neden olmuşlardı. Bu savaş esnasında Halepçe halkının İran’a destek olduğunu savunan Saddam Hüseyin Halepçe halkına intikam saldırısı gerçekleştirmek istedi ve bunun için Ali Hasan Tikriti’ye kimyasal silah kullanma talimatı verdi. “Kimyasal Ali” lakabını alan Tikriti gece yarısı Halepçe kasabasına saldırı düzenledi ve bu saldırı 5 saat sürdü. Bombardıman esnasında sokakta yükselen 7 yaşında ki bir çocuğun sesi adeta yaşanan bu katliamın sembol cümlesi olmuştu:” Dayé béhna séva té!” (Anne elma kokusu geliyor.) Bu elma kokusunu hisseden herkesin önce derileri yanıyor sonra solunum sistemleri iflas edince yaşamlarını yitiriyorlardı. Her ne kadar kaynaklar ölen kişilerin sayısını 5 bin ve yaralıların sayısını 7 bin civarı olarak belirtilmişse de aslında Saddam’ın katlettiği çoğunluk Kürt olmakla birlikte sivillerin sayısı 100 bini aşkın bir rakamdır. İran Savaşından sonra Saddam’ın yürüttüğü Enfal Operasyonu 4 aşamada gerçekleşti ve Halepçe Katliamı da bu operasyonun son aşamasıydı o yüzden totalde 100 binlerce sivilin ölmesine neden olmuştu.
Elma kokusuyla gelen bu ölümü dünyaya çektiği resimlerle ilk kez duyuran Ramazan Öztürk saldırıdan hemen sonra Halepçe kentinde gördüklerini şu şekilde aktarmış: “Kocaman bir şehirdi fakat etrafta canlı hiçbir şey yoktu. Korkutucu bir sessizlik vardı. Şehre ilk girdiğimizde kapsüllere rastladık ve o kapsüllerin düştüğü yerler kocaman çukurlar oluşturmuştu. Sokaklar cesetlerden geçmiyordu çoğu çocuk, yaşlı , genç kız ve kadınlardan oluşuyordu. Boğularak, gözleri ve ciğerleri yanarak, iç organları parçalanarak feci şekilde katledilmişlerdi.”
Halepçe Katliamı’nın sorumlularına yönelik açılan davada Kimyasal Ali 2010 da Saddam Hüseyin’de bu dava başta olmak üzere diğer suçlarından dolayı da 2006 senesinde idam edildi. Batılı ülkelerin kendi üretimleri olan Kimyasal bombayı Saddam’a vermeleri ve tekrar batılı ülkelerin kurtarıcı rolünü üstlenip bu katliama sebep olarak gösterilen iki faili idam ettirip olayın üstünü kapatmaları alışkın olduğumuz tipik batılı devletlerin stratejilerinden başka bir şey değil diye düşünüyorum.
Kendim de bir Kürt olarak geçmişte kendi ırkıma yönelik yapılan bu katliama sessiz kalmak istemedim çünkü sadece bugünü düşünüp ve bireysel olarak yol alırsak o zaman hayatın bize yapmış olduğu tüm haksızlıklara karşı bir itirazımız yok demektir onu olduğu gibi kabul ediyoruz ve benimsiyoruzdur. Geçmişinizden çıkaracağınız derslerin geleceğinizi şekillendireceğini unutmayın.